18 Temmuz 2015 Cumartesi

Kendin Yoksan,Yoksun..

Zamanı unut..
Geçmişi,
Yalnızlığı,
Korkularını,
Geliceği,
Olucakları, olamayacakları
Kaybedip, kazanıcaklarını unut..
Önce bi unut ki ; özüne dön bu hayatta..
Korkma kimler geldi, kimler geçti bu hayattan..
Sadece kendini var ederken, dünyaya birşey katıp,bırakamayanlar yok olup, kaybolup gitti bu hayattan..
O yüzden korkmak kaybettirir sana, durdurur seni, yok eder..
Her kendin olamadığında daha da uzaklaşırsın gerçekleştirebileceklerinden..
Dünyaya birşey katmak,bırakmak için kendini ve herkesi olduğu gibi kabul etmekten başlayabilirsin..
Çünkü o zaman bi rengin, kokun,tadın, ritmin, sözün olur ve herbiri de sadece sana has olur.. Yani bedenin burda olmasada bıraktıkların seni yaşatır..O yüzden bedenin burda ve hala bir şeyler bırakabilecekken ;
Eee Ne duruyorsun?!
Tüm korkuların,kırgınlıkların,terk ettiğin egona bi toprak at ve.....Özüne dönüp,seni sen yapmaktan korkutanlardan uzaklaş..
Yaptıkların tüm dünyayı sarmasada bi kişinin bile dünyasına bambaşka bi dünya katabilir..
Dalga dalga değer her yere, herkese..
Merak etme yok olmaz hiç bi şey, üretirsen..
Aslında aşklar bitmez, söylenmemiş sözler, hisler yok olmaz , kırgınlıklar anlam kazanır, korkular güce dönüşür, kavgalarınla yüzleşir, ürettiklerinle zenginleştirirsin anılarını..
Boşver ne olduğunun bi önemi yok..
Bi söz, bi kelime,
Bi melodi,bi çizgi,
Birinde güzel bi his bırak bi gülümse..
Yeter inan bana...
Bunun da yolunu kendini bilmekten,kendini keşfeder kabul ederken;haddini bilmekten geçer..
Yoksa unutulur, iz bırakmaz esip geçen rüzgarların,anıların..
Yani yok olur senle birlikte yaşarken tüm var ettiğini sandıkların..



Falan Filan

Bazı zamanlar vardır..
Ya hayat getirmiştir seni oraya yada birikmişler, yaşanmışlıklar...
Kendini sebebli sebebsiz boşluk anlarda bok gibi hissederken bulursun..
Sigara yakarsın geçmez, uzanırsın boğar..
Kafandaki en ufak bi düşünceyi tam net yakalayamaz, sonucunda ; sana kalan kocaman bi sessizliğin içinde; sana kendini bok gibi hissettirenlerle kalakalırsın..
Ayılma gibidir ama uyandığın başka bi kabustur hani..
Sıkışırsın bi çığlıkla susun, beni yalnız bırakın demek istersin ya...
Kendine susmak en zorudur bilirim..
Belirli belirsiz konuşur içindekiler.. Bok gibi olduğunu ispat için üç beş anı atar önüne..
Baak der; bu zamandan bu zamana bunlar oldu der.. Şimdi sen nerdesin napıyosun der..
Buna zamansal sendromlar diyip geçmişler..
Kesin öle bi hali de vardır ama başka türlü sorgulayana yıllar geçişi başka türlü bi koyuyor.. Bazen kendin ve etrafındaki herkese bi kapının arkasından, aralığından bakarsın ya..
bi yabancılaşır izlersin..
gözlerin dolar,zaman
hassiktir yaaaa ne çok hızlı geçmiş dersin..
sofralardan, sohbetlerden, aramalardan, gönüllerden,anılardan eksilenler olur ya hani..
bazı geri getiremiceklerimiz gibi..
hani korkarız ve
Hass..tir deriz
Ben böle anlara düştüğümde yıllara yada kendime yada kadere kızmıyorum artık yaralarıma bakıp.. Şimdi anlıyorum ki; hayat akışında evet evet hayat akışında..
akıyo hep
durdurmaya,hızlandırmaya yada geriye sarmaya çalışmaya gerek yok yani..
hop dönüyoruz.
bilki dünya dönerken şuan orda diilse bile bi sonraki dönüşte orda olabilir tüm kaçırdığını sandıkların..
bil ki;dünya döne döne dönüyor ve sen bütün bu olup bitenlere güle güle büyüyorsun..

10 Temmuz 2015 Cuma

... Gecenin Kendisi, Günün Efendisi ...

Bazı geceler, geceyi seyretmek istiyorum...Herkesin uyuduğu, gecenin  en çıplak olduğu anları.. Sabah gelirken; onun yavaşça masadan kalkışını seyretmeyi çok seviyorum.. Asil ve dimdik, kibar ve centilmen, farkında ve güçlü, göz önünde olmaktansa uzaktan izlemeyi seven; gizemli ve bazen uzun boylu bazen de kısa boylu; yer yer ceketini ilikleyen bazen de çırılçıplak soyunan... Geceyi uzaktan izlemek; bütün hayallerin gerçekliği gibi.. Aşk gibi..
Gündüzün gelişiyle onun yavaş ama kendinden emin masadan kalkışını seyretmeyi seviyorum işte.. O giderken; sanki bütün doğa bi saygıyla önce sessizleşiyor,sonra alkışlıyor  heyecanla.. Hem güneşin yavaşça uzaktan gelişini selamlıyor hem de gecenin muhteşem biten performansına alkış tutuyor.. Sahneden inen gece, sanki o gece bi bana oynuyor.. Kimsenin onu izlememesine alışmış olmasına rağmen; bütün herkes onu izliyormuşcasına; o, sonuna kadar sahnede kalıyor ve en iyi performansını sergiliyor.. Hemde her gece, bıkmadan.. Sanki bütün doğa onu benimle birlikte sessizce izliyor. Rüyalar sanki onu izlerken gerçek oluyor. Yalnızlık; bazı çaresiz gecelerde konuşuyor ama geceyi izliyorsam; ozaman susuyor ve sanki o da beni izliyor. Bir kapı arasından; benim geceyi izleyişimi izliyor.. Öylece sessiz bizi izliyor.. O gecelerin yalnızlığı uzaktadır, konmaz acısı, korkusu zamansızlığına..
Zaman nereye akıyor diye soruyorum bazen; o gecelerde; gece elimden tutuyor, gezdiriyor beni; rüya sandığım zamanlara.. Konuşan zamanları sustururcasına farkettiriyor.Biliyorum gece de beni seviyor.
Bazen düşünüyorum; gecenin karanlığı o kadar gerçekki; yalnızlığımız, ölüm korkumuz ve bu korkuların yolunda edindiğimiz bütün endişe ve vesveslerimizi su yüzüne çıkartıyor. İşte belki de bu yüzden kaçıyoruz gecelerden, uyuyoruz ve yerine en güzel kaçışlardan, medistasyonlardan olan uykuya sığınıyoruz..
Bu yüzden belki de geceler karanlık ve saklayan gibi görünse de tüm ruhani gerçekleri aydınlatıyor.. Güneşin tüm detayları yaşattığı, akşamın tüm yaşanan detayları sorgulattığı..
Dikat edin; geceden kaçanlar; kendilerinden de kaçarlar, gerçekliklerden ve sorgulamaktan...
Çünkü sorguda garanticilik ölür, risk almak, cesaret ve akış başlar, kabulle...
Bu da kendini gerçekleştirmeği, değişimi getirir beraberinde..
Gece önce yalnızlığı kabul ettirir.. Çünkü uyurken; yalnızlığını örtersin...
Gündüzleri yalnızlığını geçiştirir, gecelerse kendinle yüzleştirir...
Gece gelir; koşturup, çalışıp parasını ödediğin evinde yalnız kalamazsın.. Ya birileri olur sürekli yada sadece uymaya gidersin o eve..
Ondandır ki; bana geceyi sevmeyen sanki kendini sevmez gibi gelir hep.. Oysaki gece geldiğin yeri hatırlatır.. Güneş o kadar ışıklı ki; gündüzken gökyüzüne bakmanı engeller.. Seni dünyaya bakmaya sevk eder.. Oysaki gece gökyüzüne baktırır; küçüklüğünü farket diye,nerden geldiğini..
Yani gündüzler seni büyütür, geceler seni küçültür.. Küçülmekle yüzleşebilirsen; hiçliğini kabullenir heplikte eksik kalmazsın.. İçi boş ego havuzlarında yüzmez, ego tramplenlerinde zıplamazsın..
Ayaklarının altından kaymaz hayat.. Hiçliği kabul için; geceleri tek başına sevmeyi bilmelisin..
Gece, senin öz gerçekliğini yansıtır. O karanlık aslında benliğin.. Kendi içinde derinlere yüzdükçe aydınlanıcak deydiğin her gerçekliğin..

2 Haziran 2015 Salı

"Peki Ya Sen?!"

Yaşamak istediğimiz,ihtiyacımız olan kadar,işimize geldiği kadar yaşıyoruz;hepimiz bu hayatı..
Nedensiz sorgular,zamansız zamanlarla dolu hisler; bahanelerimiz..
Hep bunlar; kendimizi gerçekleştiremeyişimiz...
Kendimize geç kaldıkça; hayatta bize geç kalıyor. Ayağa kalkıp yürümek,gözyaşı denizlerinde boğulmak gibi o an.. 
Kelimeler yetersizleşip, dokunan gözler azaldıkça; herkesin nedenleri sorgusuzlaşıp, bencillikte boğulup, mutsuzluk çukurunun boğukluğuna dönüşüyor..Ama kimse sana "Ya Sen?!" demez oluyor..
Bilirim..
Herkesin derdi kendine..
Peki ya bu hadsizlik nerden çıkageliyor da; senin alanını almaya çalışıyorlar?!
Ya seni merak eden azalıyor, yada kimse kimseyi merak edemiyor çünkü.......
Boşluk dolduramayacak kadar boşlukta süzülmeye çalışmaktayız..
Sende aradığı ne?
Sen ne?
Kendi ne?
An ne?
..........
Sadece senle birlikte kendini daha çabuk tüketmek istiyor..
Tükenmeyen gözyaşları; kirpiklerini külleştiriyor..
Şimdi süzül gözlerimden,ruhumdan...
Çünkü hayata izin verdiğimiz kadar izin alıyoruz..
Peki ya sen?!...

12 Ocak 2015 Pazartesi

".................."

Birileri senin için gerçekten değerli olsun,Farketmez kim olduğu.. Değer nedir bilmek için, değer alıp vermek gerekir. Karşılıklısı zordur.. Daha doğrusu başlaması kolay olur da; dengesi zordur.
Değer önemlidir bilmeden gitme..
Önce sen değerli olduğunu bil ki; sonra etrafla da paylaş tüm farkettiğin değerleri..
Anlaşılabilir, anlaşabilir olsun..
Sevgi, aşk; su gibi olsun..
Birlikte artıp akabilen olsun..
Aşk olsun, aşk..
Çünkü aşk olursa;
Ömürboyu sonsuzluk olursun..
Ve aşk olursa;
Sadece bedendeki kan olmasın, ruh olsun, bedenle uyum bulmuş olsun.. Bu uyum ışıkla dolsun, etrafını da aydınlatsın.. 
Parlar bütün farkındalıkların; sadece aşkla.. 
İşte bu sebebtendir ki; korkmuş insan hep aşktan,farkındalıktan..
Çünkü seversen kıyamazsın,
Farkedersen unutamazsın .. !

AŞKIN KİMDE OLDUĞUNA BAK!

Yapayalnız, salondaki kanepede televizyon ışığında kendine acıyarak; uyumaya çalışsan da...
Unutma..
Yanlış bir aşk teselli etmeyecekti seni..
Sana kimin aşık olduğu çok önemlidir..Kimi hayatı zindan eder, kimi de seni sanat eserine dönüştürür.. Bir şarkı olur dudaklardan dökülürsün, bazen bir  tonun; resim olur, görmenin ta kendisi olursun, bazende bir söz olursun uğruna filmler döner,kitaplar yazılır; sayfalarca aşkı sorgulatan..
Oyüzden önemlidir aşkın kimde olduğu.. Zindan edip ziyan da edebilirsin, çiçek açıp baharda kokabilirsin, şahane bir ritimle..
Oyüzden sen, sen ol; yanlış aşktır seni aşktan soğutan..Sen aşkın kimde olduğuna bak anlamını aramaktan çok.. 
Gözyaşı olan yerde sevgi yoktur.. Sevgi yoksa bırak git aşk yoktur. Gardiyanlardan, aşk bekçisi olmaz anca onlardan; hücre mahkumu olur bir  sürü leşten yatan..
Bak zaman çok hızlı geçiyor sen aşkın anlamını kaçırıp geçiştirmeden aşkın kimde olduğuna bak; sende nerde durduğunu anla.. 
Seni sevgiden uzaklaştırandan uzaklaş.. Yoksa hayat geçmez bunca aşksız aşıklarla...

10 Ocak 2015 Cumartesi

BUDDHA DER Kİ :

Buddha der ki;
Sadece farkında olduğun anlarda canlısın. Yaşamla ölüm arasındaki ayırım; farkındalıktır. Sadece nefes aldığın için canlı sayılmazsın, yada sadece kalbin attığı için değil..
Sen bilinçsin, sen sonsuz sevgisin, sen farkındalığın ta kendisisin.. Bu yüzden Buddha; hayat amaçtır ve onu elde etmenin yolu da; Farkındalıktır der.!
Uykuda olduğun için mutsuzsun, uykuda olduğun için yapmak istemediklerini zorla yapıyorsun..! Doğru olmadığını bildiğin şeyleri, seni mutsuz eden herşeyi bu yüzden yapmaya devam ediyorsun ve sürekli göz yaşı döküyorsun..!

.....UYANIK UYUR GEZERLERE UYANDIRMA SEANSI....

 Etrafımızda olup bitenlere kesin bir dikkatsizlik göstererek,yaşayıp gidiyoruz.Yapmakta olduğumuz şeyleri yapmakta o kadar yetkinleştik ki;onları yapmak için hiçbir farkındalığa ihtiyaç duymuyor gibi takılıyoruz bu hayatta..
Mekanik,otomatik hale geldi tüm bu hayat üzerinde yaptıklarımız.. Önce okumayı istemeyerek okuyoruz,okumak istemediklerimizle ..Sonra yapmayı istemediğimiz işlerle devamediyoruz..Hissiz sexlerimiz,pahallı ama tadsız keyifsiz yemeklerimiz..Daha sonra da; sanki bize ait olmayan,mutsuz  bir aileyi inşa edip, sağlammışcasına  içindeki tüm sızıntılarla yaşamaya çalışıyoruz.Onca gerçeklikten kaçmak için; yama yapa yapa..
Adımıza insan diyor;hayatsal bahaneler üretip kaçıyoruz..
Okadar mekanikleştik ki; yaptığımız ibadetleri zamanlara sıkıştırıyor, hesaplarını tutup, kalbimizi dışarda bırakıyoruz geceleri ellerimizi açtığımız dualarda ..
Birlikten gün geçtikçe uzaklaşıyor, aşkı unutuyoruz.. Allah'a inandığımızı söylüyor; ama hala hesap tutup,el kol yapıyoruz kaderlere..
Sonsuz sevgiyi hiçe sayıp, önce bizden güçsüz herşeyi yokedip, sonra dişe diş gelebildiklerimizi yok etmeye çalışıyoruz..
Sonra bitanesini durduruyoruz, bir soru soruyoruz; bilmiyorum diyor..Ya da sistemin ezberlettiği gene kalbine inememiş bir cevap yapıştırıyor.
Hop yeni pencereyi açıyor.Eskisi gözünün önüne bile gelmiyor. Yani sıyrılması da kolay oluyor. Bunlara "uyur gezer" diyoruz aramızda..Herşeyleri gözleri açık yapabiliyorlar; sex, yemek yemek, içmek, iş, güç hatta çocuk bile...
Sonra soruyorsunuz; bir ton rüya anlatıyor karşınızda..
Sonra yanına bir kaç şahit ekliyor; hem sana anlatırken hem de kendine.. Bak diyor; uyumuyordum, gözüm açıktı ve o beni gördü.Fakat naptı, neden yaptı bilmiyor..
Sürekli onay bekliyor böylesi..
Anlarına dönmek için; insanlara yada eşyalara ihtiyaçları var böylelerinin.. Fotoğrafa, sese...
Çünkü hatırlamıyorlar hatıralarını,neyi neden yaptıklarını...
Onların hatıraları için hep birşeylere,birilerine ihtiyaçları var...
Hatırlamak için..
Çünkü onların hisleri yok, çünkü onların gözleri açık olsa da ruhları bendenlerinin içinde uyuyor, çünkü onların hayalleri yok, çünkü onların üçüncü gözleri kapalı....

...SESSİZLİKtE UYANANLARIN HARİtASI...

Sessizlik kişinin uyandığı yerdir ve gürültülü zihin ise; kişinin uyuya kaldığı yerdir.Eğer zihinin konuşmaya devam ediyorsa bil ki; uyuyorsun ve zihnin rüyasından, evrendeki en büyük gerçekliği kaybediyorsun.. Üzgünüm ama çalan çan seslerini duymuyorsan,uykun daha derinleşecek ve sen bütün ömrünü; seni yaratanı, seni, senle olanları ve senle olmaması gerekenleri tanımadan geçirip,gideceksin... 
 Ben "vazgeçme" kelimesine çok katılmıyorum.. Daha doğrusu hayatımda kullanmamaya dikkat ediyorum. Ben mutluluk içinde bir hayatın,aşkın,güvenin,dengenin,meditasyonun, dünyanın tüm güzellilerinin,varoluşun sonsuz mutluluğunun tadını çıkartmak istiyorum. Sen de herşeyin tadını çıkart. Dünyevi olanı kutsala dönüştür.Bu kıyıyı gökyüzüyle birleştir.Yeryüzünü cennete dönüştür.Gökyüzüne gitmeyi bekleme.! Ayaklarının altına bak! Cennet tamda ordan başlıyor,göğe kadar uzanıyor.. 
 Bunları farkettiğinde; bir nevi vazgeçiş başlıyor.Ama bu zaten olur,bunu sen yapmazsın.Aptalıktan vazgeçmeye başlarsın..Aptallığından..Pislikten,yaptığın pisliklerden... Belki de senin için gelişmenin imkansız olduğu yollardan,kişilerden geçersin..Anlamsız ilişkilerden vazgeçmeye başlarsın..Varlığını doyurmayan işlerden vazgeçersin..Başlarsın ama vazgeçmeye değil,kendin olmaya başlarsın..Bil ki; vazgeçmeye başladığını sandıkların; farkındalığın, ruhunun büyük bir uykudan uyanıp,seni senden yapmanı sağlayacaktır.. 
 Eğer elinde elmas olduğunu düşündüğün taşların varsa ve onları taşıyorsan; sana onlardan vazgeç demiyeceğim,diyemem de..Sadece dikkatlice tekrar bak derim.Bazıları elinden düşücektir..Üzülme, Çünkü elmas olanları düşürmedin..Hala onları taşımak istersen; büyük bir gayret sarfetmen gerekicek..İnatla hala onları taşımak istersen; senden büyük bir irade isteyeceklerdir..Fakat bu sefer onların değersiz olduğunu gördüğünde,anlamsız olduğunu anladığında; onları daha fazla taşımayacaksın..Ve bunca zamandır ağırlığını taşıdığını sandığın hayatı;kucağına topladığın çakıl taşları ağırlaştırmış olduğunu anlayacaksın..Sonra durup soluklanacaksın..Belki biraz susup sonra bağıracaksın..Ama bil ki; bildiklerin hafiflettirecek seni..Sonunda çakıl taşlarını tanıyacak ve taşımak istemediklerini taşımayacaksın.. 
 Ve bir kez elin boş kaldığında; gerçek hazineni aramaya başlayacaksın.Ve gerçek hazineler, gelicekte değildir.Gerçek hazineler; şimdidir, burdadırlar.Tamda şuanda.. Şuan olmayı öğrenmeye başlamak;şimdilerin keyfini çıkartmak; seni ruhuna,özüne,kalbine götüren yoldaki en büyük haritan,ışığın ve şevkin olacaktır....